O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.
 - That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition.
Kullanılmış bir araba almam çok zor.
 - I cannot afford buying a used car.
Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.
 - Windows is the most used operating system in the world.
Uranyum, nükleer gücün üretiminde kullanılmaktadır.
 - Uranium is used in the production of nuclear power.
Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım.
 - I used to be a night owl, but now I'm an early riser.
Balık yemek eskiden olduğu kadar şimdi sağlıklıklı mıdır?
 - Is eating fish as healthy now as it used to be?
O uzun mesafe yürümeye alışkın.
 - He is used to walking long distances.
Ne zaman yatmaya alışkınsın?
 - What time are you used to going to bed?
Çin lahanası, Çin mutfağında kullanılan bir sebzedir.
 - Bok choy is a vegetable used in Chinese cooking.
Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor.
 - The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable.
Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
 - France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
Linda şimdi çok dans etmiyor fakat eskiden çok dans ettiğini biliyorum.
 - Linda does not dance much now, but I know she used to a lot.
Tom eskiden olduğu kadar utangaç değil.
 - Tom isn't as heavy as he used to be.
Tom eskiden olduğu kadar zengin değil.
 - Tom isn't as rich as he used to be.
Tom eskiden basketbol antrenörü idi.
 - Tom used to be a basketball coach.
Tom bir özel eğitim öğretmeni idi.
 - Tom used to be a special education teacher.
Bay Kaifu halka açık konuşmalar yapmaya alışıktır.
 - Mr Kaifu is used to making speeches in public.
Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim.
 - I'm not used to making speeches in public.